-“Aşk taş gibi duran bi’ şey değildir, ekmek gibi her gün
yeniden yapılması gerekir.” (Ursula K. Le Guin)
-İster beşeri olsun, ister içtimai. İster mecazi olsun,
ister ilahi. Aşkı okuyor, aşkı dokuyoruz. Aşık Veysel’leşiyoruz: “Güzelliğin on
para etmez,/Bu bendeki aşk olmasa./Eğlenecek yer bulaman,/Gönlümdeki köşk
olmasa.”
-Sevgi, biraz hafifçe. Sevi, basit. Tutku, apayrı bi’ şey.
Sevda, tiryakilik gibi. Ötesi, karasevda. İlla, aşk.
-Aşkı okutacak okul yok. Aşkı dokutacak tezgah yok. Aşkı bi’ de Rumi’den dinle: “Ey aşık,/Korkma, sev./Öldüğün yerde değil, dirildiğin yerde sev./Ama sana mana katanı sev./İki iken bi’ olabileceğini sev./Ona sahip çıkamam diye korkma,/İkinize de sahip çıkan var nasıl olsa.”
-Aşkı okutacak okul yok. Aşkı dokutacak tezgah yok. Aşkı bi’ de Rumi’den dinle: “Ey aşık,/Korkma, sev./Öldüğün yerde değil, dirildiğin yerde sev./Ama sana mana katanı sev./İki iken bi’ olabileceğini sev./Ona sahip çıkamam diye korkma,/İkinize de sahip çıkan var nasıl olsa.”
-“Aşk hakkında konuşan herkes sadece aynadaki yalanını çoğaltır.”
(İsmail Kılıçarslan)
-İ’lerin noktalarını koymak gerekirse… Günümüz insanı aşkı
kaybetmiştir. Vahyi, doğayı, insanı; ruhu, ahlakı, merhameti kaybettiği gibi.
Gönlü, duyguyu, heyecanı, helecanı, vicdanı, şefkati, vefayı vs kaybettiği
gibi. Neyi/neleri kaybettiğini de unutmuştur. Aradığı ya da yaşadığı ‘şey’ ise…
Sadece ve sadece tensel hazdır.
-Aşıkların seyirciye ihtiyacı var mı ki? Seyirci onayı
olmadan aşk inandırıcı değil mi ki? Niye böyle salaklıklar yapıyorsun ki
çocuuum?
-Tevbe 71’i ‘oku’ da sevgilin/eşin/aşkın için şükür secdesi
yap.
-Vesselam.
Bülent Bozkurt
ixtanbul.com@gmail.com